The Touryst
The Touryst, ilk gördüğüm anda ilgimi çekti çünkü oyunun voxel tarzındaki grafiklerine kapılmamak elde değil. Bodoslama olarak, oyunun görsel diline giriş yapmam son derece doğal çünkü bu kadar detaylı bir şekilde kullanılmış voxel grafiklere çok sık rastlamıyoruz (Yav o ne güzel alan derinliğidir). Bir de en sevdiğim deniz – kum – güneş üçlüsü olunca beni benden aldı. Teknik olarak zaten tam bir retro şöleni, buna sesler ve müzikler de dahil. Sözün özü, The Touryst, ilk olarak ekran görüntüleri ile beni başına oturttu. Daha sonra da o keyifli tatil havasıyla bolca eğlendirdi.
Mekanikler olarak ise beklediğime yakın ama bir o kadar da şaşırtıcı bir sonuç ile karşılaştım. Çünkü oyunda tek bir mekanik yok; birden çok ufak ufak oyun mekaniği var. Bu oyunda o kadar yoğun bir savaş mekaniği beklemiyordum ancak beklediğimden de az, sıfır denilebilecek seviyede düşman ile savaşıyoruz. Onlara da direkt olarak hasar verme gibi bir durum söz konusu değil. Oyun, adının hakkını verircesine size bir tatil deneyimi yaşatıyor ama bunu yaparken, kendi yağında kavrulan, gizemli bir ana hikayeyi de omurga olarak kullanıyor.
Oyuna Touryst Island’da başlıyoruz. Bu adada, oyunun ana hikayesinin odağındaki Monument (Anıt) denilen yapılardan ilki ile karşılaşıyor ve diğer adalardaki Monument Core dediğimiz cihazları bulmak için yola koyuluyoruz. Bize bu görevi veren de bir başka Touryst; fakat sakallı ve tonton modelde. Ayrıca yine bu adada, karakterimize yeni özellikler kazandıracak eşyaları ve fotoğraf makinesini satan “kulaklıklı cool sakallı” bulunuyor.
Oyunları Takip Edin!
Türkçe Oyunlar